Gezmek benim için bir hayaldi sonra tutku oldu.Gezdikçe gezesim,yaşadıkça yaşayasım geldi.Bu gezilerde yaşadıklarımın elle tutulur gozle gorülür bir kanıtı olması adına o güzel anıları somutlaştırmak için başlıyorum yazmaya.Belki okuyanlara da ufak tefek bilgilerle rehber olması umuduyla.Haydi bakalım =)

3 Mayıs 2015 Pazar

KOSOVA-PRİZREN

Posted by Gezgin Eda On 05:11 No comments

KOSOVA CUMHURİYETİ
KÜNYE
Başkent:Priştine
Resmi diller:Arnavutça,Sırpça
Etnik yapı:%92 Arnavut, %8 Diğer(Türk,Sırp,Boşnak,Goralı vs.)


8 Ağustos Cuma.Sabah 8de kalkıyoruz, kruvasan ve çayla kahvaltı yapıp tekrar çarşıya çıkıyoruz gündüz gozüyle birkaç fotoğraf daha çekelim diye.Kurşunlu hana gidiyoruz ama yine kapalı.Bedesetene uğruyoruz.Borek alıp yine kahvelereden birine gidip 10 denara çay içiyoruz.Benim param bitti çayı Gurbet ısmarlıyor =) Hostele geri donüp çantaları alıyor ve terminale gidiyoruz.Prizren otobüsü 10.30da.Kişi başı 550 denar veriyoruz.Saat 4te Prizrendeyiz.

Prizren'i ben daha küçük bir yer sanıyordum.Çok büyük olmamakla birlikte beklediğimden daha büyük ve şirin bir yer.Terminalde hemen Karadağ-Ulcinj biletlerimizi alıyoruz 15 Euro.Gece 11de otobüsümüz.

Gezmeye başlıyoruz.Şehrin ortasından nehir geçiyor.Küçük bir taş koprü var.Koprü kenarları cafeler, restoranlar ile çevrili.
Altından Akdere'nin aktığı Tarihi Taşkoprü
Taşkoprünün inşa tarihi kesin olarak bilinmiyor fakat 15.yy sonları veya 16.yy.başları olduğu tahmin ediliyor.Koprü 1979 yılında büyük bir sel nedeniyle yıkılmış, 3 yıl yıkık kaldıktan sonra 1982 yılında eskisine uygun olarak tekrar inşa edilmiş.
18.yyda Taşkoprü
Koprüyü geçince hemen karşıda Sinanpaşa Camii var.1615 yılında Sinan Paşa tarafından yaptırılmış.Sinan Paşa da İstanbulda ağa, Erzurum,Kars ve Bosna'da sekbanbaşı olarak gorev yapmış bir zat.Sekbanbaşı,Yeniçeri Ocağına ait bir birim olan Sekbanların başında bulunan komutana verilen ad imiş.
Camiyi gezdikten sonra kaleye çıkmaya başlıyoruz.Yol üzerinde bir kilise var fakat içine girilmiyor.Dışarıdan fotoğraf çektirip tırmanmaya devam ediyoruz.
Kale dediğim bir duvar aslında sadece surları kalmış ama manzarası güzel doğrusu.Yine çatı manzarası ancak evlerin hemen hepsinin çatısı kiremit, bence kiremit çatıların insanın içini ısıtan bir samimiliği ve şirinliği var.Bu şehirde çok cami var,pek çok da Türk.Zaten Türk şehri olarak biliniyor.Hiç İngilizce konuşmadık hep Türkçe konuşarak anlaştık insanlarla.Bir süre manzaranın tadını çıkarıyoruz surların üzerinde bağdaş kurup oturarak.Savaş doneminde pek çok şehir gibi Prizren de çok acı çekmiş.Tarihini düşünmeye çalışıyorum ve yaşanan acıları.

Prizren şu anda Kosovanın başkenti Priştineden sonra ikinci büyük şehir.Tarih boyunca Roma İmparatorluğu, Doğu Roma İmparatorluğu, Bulgar Devleti,Sırp Devleti,Osmanlı İmparatorluğu,Balkan Savaşlarından sonra Yugoslavya  tarafından yonetilip son olarak Kosova Cumhuriyeti topraklarında kalmış.Ozellikle I.Balkan Savaşında çok zarar goren Prizrende 1912 tarihinde 5 asırlık Osmanlı donemi bitmiş.1998-1999 yıllarındaki Kosova Savaşında ise Kosovada en az zarar goren şehirlerden birisi imiş.1999 ile 2008 yılları arasında Birleşmiş Milletler idaresinde bir bolge olan Kosova 17 Şubat 2008 de tek taraflı olarak bağımsızlığını ilan etmiş.(Bu tek taraflılık durumu nasıl oluyor diye merak eden ben, Sırbistanda tanıştığımız bir Sırp'tan Kosovayı bağımsız bir ülke olarak tanımadıklarını ve asla tanımayacaklarını oğreneceğiz.)

Prizrende birden fazla etnik koken mevcut olduğu için rafik levhaları ve tabelalar Arnavutça,Sırpça ve Türkçe olmak üzere 3 dilde.
Acıkmaya başlayınca tekrar şehre iniyor ve Sofra Restoran'a gidiyoruz.Müthiş lezzetli koftelerden yiyoruz.Bu enfes lezzet sadece 2.5 €.Yanında açık ayran, sonrasında meşhur Trileçe tatlısı.Çok hafif ve çok lezzetli olan bu tatlıya bayıldım.Donünce İstanbulda da yedim ama büyük hayalkırıklığıydı.

Trileçe tatlısı
Karnımızı doyurduktan sonra şehri gezmeye başlıyoruz, ara sokaklarda dolanıyoruz, nehir boyunca bir aşağı bir yukarı yürüyoruz.Nehir kıyısında bir yerde 400 yıllık çınar var.Prizren suyun bol olduğu bir yer, her yerde çeşme var.Şadırvan denilen bir meydanı var.Eskiden olduğu gibi halkın toplanma merkezi.Hava kararmaya başlıyor ve bizim canımız yine çay istiyor.Türk çayı içebileceğimiz bir yer arıyoruz ve Sinanpaşa Caminin hemen dibinde Çajtore diye bir yer buluyoruz.'Tore ' Arnavutçada 'hane' demek, yani burası çayhane.Bunun gibi Byrektore ve Kebaptore de var=)Burası çok işlek bir sokak.Sürekli gençler geçiyor bir aşağı bir yukarı.Tam çarprazımızda Türk askerleri var.Nato gonderiyormuş.Çayımızı içerken çekirdek çitliyoruz.Bir yandan geleni geçeni izliyoruz, muhabbet ediyoruz, quiz yapıyoruz birbirimize.Gezi ile ilgili sorular soruyoruz.Çok faydalı oluyor oğrendiklerimizi unutmamak adına.Saat 10a kadar oturup kalkıyoruz.
Prizren bende hoş bir izlenim bıraktı.Gündüz sakin,hzuurlu, gece hayatı da aktif bir yer.Cafeler,restoranlar dolu, sokaklar insan seli.Daha doğrusu Şadırvan ve Sinanpaşa cami etrafı boyle.
Terminale gidip otobüse biniyoruz.Koltuk numaramız yokmuş meğer, adam bizi en arka 4 koltuga atıverdi.Sabah 4-5 gibi varıcaz Ulcinj'e.Hadi hayırlısı bakalım...