Gezmek benim için bir hayaldi sonra tutku oldu.Gezdikçe gezesim,yaşadıkça yaşayasım geldi.Bu gezilerde yaşadıklarımın elle tutulur gozle gorülür bir kanıtı olması adına o güzel anıları somutlaştırmak için başlıyorum yazmaya.Belki okuyanlara da ufak tefek bilgilerle rehber olması umuduyla.Haydi bakalım =)

16 Eylül 2014 Salı

MANASTIR (BITOLA)

Posted by Gezgin Eda On 14:12 No comments

Takvimler 6 Ağustos 2014,Çarşamba gününü gosteriyor.Sabah erkenden uyanıyoruz.Kahvaltımızı edip çantaları toparlıyoruz.Ohrid’den ayrılma vakti geldi.Oysa ki çok sevmiştim bu şehri, hüzünleniyorum elimde olmadan.Sonra kimbilir Makedonya’nın diğer şehirlerinde bizi ne güzellikler, ne anılar bekliyor diyerek umutlandırıyorum kendimi.Yeniden heyecanlanarak yaklaşık 20 dk. yürüyoruz otobüs terminaline.Ohrid-Bitola arası kişi başı 210 Denarmış.Tahmin edebileceğiniz gibi yine taksiyle anlaşıyoruz =)900 denar veriyoruz taksiciye.4 kişi olduğumuz için boylesi daha iyi oluyor.Kişi başı 225 denara denk geliyor.
Bitola’ya yani diğer adı ile Manastır’a varıyoruz.Manastır Türkçe ismi, Bitola ise Osmanlı doneminden sonra kullanıma girmiş olan Makedonca ismi.
Manastır, Balkanlar ile Orta Avrupa arasında geçiş güzergahı üzerinde yer alıyor.12 ülkenin elçiliklerinin bulunduğu bu şehir, konsolosluklar şehri olarak anılıyor.Bu ülkeleri sayacaksak olursak Birleşik Krallık,Bulgaristan,Fransa,Hırvatistan,Karadağ,Romanya,Rusya,Slovenya,Türkiye,Sırbistan,Ukrayna,Yunanistan.

1382 yılında I.Murat zamanında Timurtaş Bey tarafından Osmanlı topraklarına katılan Manastır,1912 yılında Balkan savaşları ile Osmanlı idaresinden çıkıyor.530 yıl Osmanlı idaresinde kalmış olan bu güzel şehir o zamanlar Rumeli vilayetinin en ileri gelen şehirlenden.Bizim için bir diğer onemli nokta da Mustafa Kemal Atatürk’ün buradaki Manastır Askeri İdadisinde eğitim gormüş olması.


Manastır meydanında ilk olarak gordüğümüz yapı Yeni Camii.Ama kapalıydı,kullanılmıyordu.Bir diğer camii de restorasyonda.Burada hiç cami ziyaret edemiyoruz.Yine meydanda şehrin amblemlerinden biri olan Bitola Saat Kulesi bulunuyor.17.yy da inşa edilen kule,30 metre uzunluğunda.Saat mekanizması birkaç kez değiştirilmiş, müzik içeriği olarak dünyadaki saat kuleleri içerisinde en farklı olanlardan biri olduğu soyleniyor.
Çantamızı bırakmak için bir yer arıyoruz ve buranın en işlek caddesi olan Hamidiye caddesi boyunca yürüyoruz.
Sağlı sollu restoranlar,dükkanlar var,trafiğe kapalı Hamidiye caddesi.Güzel bulduğumuz dondurmacı,pastane tarzı bir yere oturuyoruz.İki top dondurmaya 40 denar veriyorum.Burada çalışan kız çok sempatik, her sorumuza içtenlikle cevap veriyor.Mekanın nimetlerinden hemen faydalanmaya başlıyoruz,wifiye bağlanıyoruz, çantaları bırakıyoruz ve gezmeye başlıyoruz.
Caddenin sonunda bulunan,daha once de bahsetmiş olduğum Atatürk’ün lise eğitimini aldığı Manastır Askeri İdadisini ziyaret ediyoruz.


Şu anda müze olarak hizmet veriyor ve içerisinde Atatürk Anı Odası bulunuyor.


Burada bulunan Mustafa Kemal’in balmumum heykeli Eskişehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen tarafından yaptırılmış.Atatürk ile ilgili pek çok fotoğraf gorebilir,ilginç bilgilere erişebilirsiniz.Mesela Atatürk’e yazılan bir aşk mektubu sergileniyor.Mektup Eleni Karinte tarafından yazılmış.


Türkçesini alıntılıyorum:
 “  Çok seneler geçti, ben halen her gün senden haber bekliyorum. Herhangi bir zamanda mektubumu alırsan, beni hatırla. Kağıttaki gözyaşlarımı görebileceksin. Yıllar ve olaylar geçiyor, seninle ilgili çok şeyler konuşuluyor.Hayat devam ediyor.Mektubumu okurken, başka bir kadınla birlikteysen eğer, mektubumu yırt at ve o kadına sor Bitola’dan Eleni Karinte diye bir kadının seninle bir gün geçirmek için
hayatını verebileceğine inanır mı?. Eğer sen o kadını benim seni sevdiğim kadar seviyorsan, ona hiçbir şeyden bahsetme ve mutlu olmasını sağla.Fakat, balkondaki kızı hatırlıyorsan ve başkasını sevmiyorsan, bil ki seni hala bekliyorum ve omrüm boyunca bekleyeceğim.Döneceğini, beni unutmayacağını biliyorum. Babam vefat etti. Beni senden ayırdığının, eve kapatıp tam bir ay boyunca çıkmama izin vermediğinin üzerinden yıllar geçti. Ağlamadım çünkü biliyordum ki tüm kilitler ve hapisler boşunaydı.Beni evlendirecekleri adamı sadece bir kez gördüm ve kendisi bana onu sevip sevemeyeceğimi sordu.Bense, ‘Hayır, ben sadece ilk aşkımı seviyorum’ dedim. Babam beni hiç bir zaman affetmedi ve ben de kendisini affetmedim. O zamanlardaki gibi artık genç ve güzel değilim. Ebediyen seni seven ve seni bekleyen, Eleni Karinte’n.”
Eleni ve Atatürk hiçbir zaman kavuşamamışlar.Bu duygusal mektubu okuduktan sonra serginin geri kalan kısmını gezip caddeye donüyoruz.Old Bazaar’ı arıyoruz.Ancak bulduğumuz yer oldukça küçük.Dar sokaklar arasında biraz dolanıp hayratlardan faydalanıyoruz.Balkan şehirlerinin en güzel yanı bu çeşme ve hayratlar=) Her seferinde bol bol su içip bol bol dua ediyorum atalarımıza.Yıllar once bu iyi niyetli insanların yaptırdığı çeşmelerden hala binlerce insan nasipleniyor.

Yemek yemek için yine Hamidiye caddesine yoneliyoruz.Bu caddede mimarisi oldukça hoş cumbalı evler bulunuyor.Elveda Rumeli dizisinin bazı çekimleri de burada yapılmış.



Güzel bir restoranda karnımızı doyururken onümüzden Issız Adam’da oynayan güzel oyuncu Melis Birkan geçiyor. Dondurmacıya çantalarımızı almaya gidiyoruz.Bu arada hava bozuyor,hafiften yağmur yağmaya başlıyor.Otel gibi kullandığımız dondurmacıda üstümüzü değiştiriyoruz.Sonra bir Türk restoranı bulup çay içmeye gidiyoruz.Çay ne büyük bir nimetmiş =) Fark ettiyseniz Balkanlarda her gün çay içiyoruz biz=) Çay keyfinden sonra istasyona doğru yürümeye koyuluyoruz.Üsküp’e trenle geçeceğiz.Yemyeşil ,tertemiz büyük bir parktan geçiyoruz.

İstasyon yıllar oncesinden kalma harabe gibi bir yer.
Bilet için kişi başı 304 Denar diyorlar.Yine Türkçe bilen bir gorevli oturuyor arka tarafta.’Bu tarafa gelin,bilet almayın,ben konduktorum yardımcı olurum’ diyor.Koşa koşa gidiyorum yanına.Bozuk Türkçesi ile bir şeyler anlatmaya çalışıyor ama ben anlamakta zorlanıyorum.Bilet almadan nasıl binebiliriz trene diye düşünürken kızıyor bana ‘Ben alamanca konuşmuyorum,neden anlamıyorsun ‘diye.Halbuki amcanın Türkçesi bayağı bir bozuk, ayrıca rüşvet gibi bir şey teklif ediyor.

Yediğim azara rağmen hala gülümsüyorum,indirim yaptıracağım ya =)Bir şekilde kişi başı 150 denara anlaşıyoruz.Amca çok asabi, soylemeden edemeyeceğim.
İstasyon eski, kendimi 1900 lü yıllarda yaşıyormuş gibi hissediyorum treni beklerken.İnsanlar bile o zamanlardan kalma gibime geliyor=)
Ve nihayet yine yıllar oncesinden kalma trenimiz gorünüyor.Hiç boyle bir trenle yolculuk yapmamıştım ve soylemeliyim ki bu da hayallerimden birisi idi=)



Kompartıman Kemal Sunal’ın filmindeki kompartımana benziyor.Nostalji yapa yapa gidiyoruz, yemyeşil tarlalar arasında tıngır tıngır yolculuk ediyoruz.İnanılmaz keyifli bir deneyim oluyor bu benim için.


Bu arada bilet kontrolü için biletçi ve bizim konduktor amca geliyor.Verdiğimiz paraları aralarında kırışıyorlar anladığım kadarıyla.Yaptığımız yasal değil biliyorum ama oldukça uygun ne yalan soleyeyim =)

Trendeki insanlara Üsküp’ün hangi durak olduğunu soruyorum.Son durak,merak etme diyorlar ve son durak Üsküp’te iniyoruz.

Üsküp yazısına geçmeden once Atatürk’ün hayatının anlatıldığı Veda filminde de soylenen meşhur  ‘Manastır’ın ortasında var bir havuz ‘ türküsü buyurun sizlerle.








0 yorum:

Yorum Gönder