Takvimler 6 Ağustos 2014,Çarşamba gününü
gosteriyor.Sabah erkenden uyanıyoruz.Kahvaltımızı edip çantaları
toparlıyoruz.Ohrid’den ayrılma vakti geldi.Oysa ki çok sevmiştim bu şehri,
hüzünleniyorum elimde olmadan.Sonra kimbilir Makedonya’nın diğer şehirlerinde
bizi ne güzellikler, ne anılar bekliyor diyerek umutlandırıyorum kendimi.Yeniden
heyecanlanarak yaklaşık 20 dk. yürüyoruz otobüs terminaline.Ohrid-Bitola arası
kişi başı 210 Denarmış.Tahmin edebileceğiniz gibi yine taksiyle anlaşıyoruz
=)900 denar veriyoruz taksiciye.4 kişi olduğumuz için boylesi daha iyi
oluyor.Kişi başı 225 denara denk geliyor.
Bitola’ya yani diğer adı ile Manastır’a
varıyoruz.Manastır Türkçe ismi, Bitola ise Osmanlı doneminden sonra kullanıma
girmiş olan Makedonca ismi.
Manastır, Balkanlar ile Orta Avrupa
arasında geçiş güzergahı üzerinde yer alıyor.12 ülkenin elçiliklerinin
bulunduğu bu şehir, konsolosluklar şehri olarak anılıyor.Bu ülkeleri sayacaksak
olursak Birleşik
Krallık,Bulgaristan,Fransa,Hırvatistan,Karadağ,Romanya,Rusya,Slovenya,Türkiye,Sırbistan,Ukrayna,Yunanistan.
1382 yılında I.Murat zamanında Timurtaş Bey
tarafından Osmanlı topraklarına katılan Manastır,1912 yılında Balkan savaşları
ile Osmanlı idaresinden çıkıyor.530 yıl Osmanlı idaresinde kalmış olan bu güzel
şehir o zamanlar Rumeli vilayetinin en ileri gelen şehirlenden.Bizim için bir
diğer onemli nokta da Mustafa Kemal Atatürk’ün buradaki Manastır Askeri
İdadisinde eğitim gormüş olması.
Manastır meydanında ilk olarak gordüğümüz
yapı Yeni Camii.Ama kapalıydı,kullanılmıyordu.Bir diğer camii de restorasyonda.Burada
hiç cami ziyaret edemiyoruz.Yine meydanda şehrin amblemlerinden biri olan
Bitola Saat Kulesi bulunuyor.17.yy da inşa edilen kule,30 metre
uzunluğunda.Saat mekanizması birkaç kez değiştirilmiş, müzik içeriği olarak
dünyadaki saat kuleleri içerisinde en farklı olanlardan biri olduğu soyleniyor.
Çantamızı bırakmak için bir yer arıyoruz ve
buranın en işlek caddesi olan Hamidiye caddesi boyunca yürüyoruz.
Sağlı sollu restoranlar,dükkanlar
var,trafiğe kapalı Hamidiye caddesi.Güzel bulduğumuz dondurmacı,pastane tarzı
bir yere oturuyoruz.İki top dondurmaya 40 denar veriyorum.Burada çalışan kız
çok sempatik, her sorumuza içtenlikle cevap veriyor.Mekanın nimetlerinden hemen
faydalanmaya başlıyoruz,wifiye bağlanıyoruz, çantaları bırakıyoruz ve gezmeye
başlıyoruz.
Caddenin sonunda bulunan,daha once de
bahsetmiş olduğum Atatürk’ün lise eğitimini aldığı Manastır Askeri İdadisini ziyaret
ediyoruz.
Şu anda müze olarak hizmet veriyor ve
içerisinde Atatürk Anı Odası bulunuyor.
Burada bulunan Mustafa Kemal’in balmumum
heykeli Eskişehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen tarafından
yaptırılmış.Atatürk ile ilgili pek çok fotoğraf gorebilir,ilginç bilgilere
erişebilirsiniz.Mesela Atatürk’e yazılan bir aşk mektubu sergileniyor.Mektup
Eleni Karinte tarafından yazılmış.
Türkçesini alıntılıyorum:
“ Çok seneler
geçti, ben halen her gün senden haber bekliyorum. Herhangi bir zamanda
mektubumu alırsan, beni hatırla. Kağıttaki gözyaşlarımı görebileceksin. Yıllar
ve olaylar geçiyor, seninle ilgili çok şeyler konuşuluyor.Hayat devam ediyor.Mektubumu
okurken, başka bir kadınla birlikteysen eğer, mektubumu yırt at ve o kadına sor
Bitola’dan Eleni Karinte diye bir kadının seninle bir gün geçirmek için
hayatını verebileceğine inanır mı?.
Eğer
sen o kadını benim seni sevdiğim kadar seviyorsan, ona hiçbir şeyden bahsetme
ve mutlu olmasını sağla.Fakat, balkondaki kızı hatırlıyorsan ve başkasını
sevmiyorsan, bil ki seni hala bekliyorum ve omrüm boyunca bekleyeceğim.Döneceğini,
beni unutmayacağını biliyorum. Babam vefat etti. Beni senden ayırdığının, eve
kapatıp tam bir ay boyunca çıkmama izin vermediğinin üzerinden yıllar geçti. Ağlamadım
çünkü biliyordum ki tüm kilitler ve hapisler boşunaydı.Beni evlendirecekleri
adamı sadece bir kez gördüm ve kendisi bana onu sevip sevemeyeceğimi sordu.Bense,
‘Hayır, ben sadece ilk aşkımı seviyorum’ dedim. Babam beni hiç bir zaman
affetmedi ve ben de kendisini affetmedim. O zamanlardaki gibi artık genç ve
güzel değilim. Ebediyen seni seven ve seni bekleyen, Eleni Karinte’n.”
Eleni ve Atatürk hiçbir zaman
kavuşamamışlar.Bu duygusal mektubu okuduktan sonra serginin geri kalan kısmını
gezip caddeye donüyoruz.Old Bazaar’ı arıyoruz.Ancak bulduğumuz yer oldukça
küçük.Dar sokaklar arasında biraz dolanıp hayratlardan faydalanıyoruz.Balkan
şehirlerinin en güzel yanı bu çeşme ve hayratlar=) Her seferinde bol bol su
içip bol bol dua ediyorum atalarımıza.Yıllar once bu iyi niyetli insanların
yaptırdığı çeşmelerden hala binlerce insan nasipleniyor.
Yemek yemek için yine Hamidiye
caddesine yoneliyoruz.Bu caddede mimarisi oldukça hoş cumbalı evler
bulunuyor.Elveda Rumeli dizisinin bazı çekimleri de burada yapılmış.
Güzel bir restoranda karnımızı
doyururken onümüzden Issız Adam’da oynayan güzel oyuncu Melis Birkan geçiyor. Dondurmacıya
çantalarımızı almaya gidiyoruz.Bu arada hava bozuyor,hafiften yağmur yağmaya
başlıyor.Otel gibi kullandığımız dondurmacıda üstümüzü değiştiriyoruz.Sonra bir
Türk restoranı bulup çay içmeye gidiyoruz.Çay ne büyük bir nimetmiş =) Fark ettiyseniz
Balkanlarda her gün çay içiyoruz biz=) Çay keyfinden sonra istasyona doğru
yürümeye koyuluyoruz.Üsküp’e trenle geçeceğiz.Yemyeşil ,tertemiz büyük bir
parktan geçiyoruz.
İstasyon yıllar oncesinden kalma harabe
gibi bir yer.
Bilet için kişi başı 304 Denar
diyorlar.Yine Türkçe bilen bir gorevli oturuyor arka tarafta.’Bu tarafa gelin,bilet
almayın,ben konduktorum yardımcı olurum’ diyor.Koşa koşa gidiyorum yanına.Bozuk
Türkçesi ile bir şeyler anlatmaya çalışıyor ama ben anlamakta zorlanıyorum.Bilet
almadan nasıl binebiliriz trene diye düşünürken kızıyor bana ‘Ben alamanca
konuşmuyorum,neden anlamıyorsun ‘diye.Halbuki amcanın Türkçesi bayağı bir bozuk,
ayrıca rüşvet gibi bir şey teklif ediyor.
Yediğim azara rağmen hala
gülümsüyorum,indirim yaptıracağım ya =)Bir şekilde kişi başı 150 denara anlaşıyoruz.Amca
çok asabi, soylemeden edemeyeceğim.
İstasyon eski, kendimi 1900 lü yıllarda
yaşıyormuş gibi hissediyorum treni beklerken.İnsanlar bile o zamanlardan kalma
gibime geliyor=)
Ve nihayet yine yıllar oncesinden kalma
trenimiz gorünüyor.Hiç boyle bir trenle yolculuk yapmamıştım ve soylemeliyim ki
bu da hayallerimden birisi idi=)
Kompartıman Kemal Sunal’ın filmindeki
kompartımana benziyor.Nostalji yapa yapa gidiyoruz, yemyeşil tarlalar arasında
tıngır tıngır yolculuk ediyoruz.İnanılmaz keyifli bir deneyim oluyor bu benim
için.
Bu arada bilet kontrolü için biletçi ve
bizim konduktor amca geliyor.Verdiğimiz paraları aralarında kırışıyorlar
anladığım kadarıyla.Yaptığımız yasal değil biliyorum ama oldukça uygun ne yalan
soleyeyim =)
Trendeki insanlara Üsküp’ün hangi durak
olduğunu soruyorum.Son durak,merak etme diyorlar ve son durak Üsküp’te
iniyoruz.
Üsküp yazısına geçmeden once Atatürk’ün
hayatının anlatıldığı Veda filminde de soylenen meşhur ‘Manastır’ın ortasında var bir havuz ‘ türküsü
buyurun sizlerle.
0 yorum:
Yorum Gönder