Gezmek benim için bir hayaldi sonra tutku oldu.Gezdikçe gezesim,yaşadıkça yaşayasım geldi.Bu gezilerde yaşadıklarımın elle tutulur gozle gorülür bir kanıtı olması adına o güzel anıları somutlaştırmak için başlıyorum yazmaya.Belki okuyanlara da ufak tefek bilgilerle rehber olması umuduyla.Haydi bakalım =)

15 Eylül 2014 Pazartesi

OHRID- ST.NAUM- STRUGA

Posted by Gezgin Eda On 12:19 No comments

Günlerden 5 Ağustos 2014,Salı.Erkenden uyanıyoruz.Çok heyecanlıyız çünkü paraşütle atlayacağız bugün.Hayallerimden biri sonunda gerçekleşecek, inanamıyorum.Bir onceki gün anlaştığımız gibi plajın orada buluşuyoruz adamlarla.Jiple bizi dağın tepesine çıkaracaklar.Yollar aynı bizim koyun yolları gibi çakıl,taş.Hatta koydekinden de bozuk.Normal bir araba çıkamaz yani jip isabet olmuş.Yeşilliklerin arasında virajlı, taş-çakıl yollardan manzarayı seyrederek bir saat süren jip safariden sonra tepede bir yerde iniyoruz.Gorüntü harika.



1300 metre yükseklikten atlayacağız.Gurbet,ben ve bir Alman olmak üzere 3 kişiyiz.Teker teker atlayacağız ama elbette her birimizle bir profesyonel paraşütçü olacak.Once kim atlamak ister diye soruyorlar.Gurbetin ve benim parmaklar dosdoğru Almanı gosteriyor ‘O erkek.Once o atlasın ‘ diyerek =)O da sağolsun gonüllü oluveriyor hemen.Olmayıp da ne yapsın, kızlara rezil olmak var bir de =)

Anlatıyorlar bize kısaca ne yapmamız gerektiğini.Yapacağımız şey sadece koş deyince koşmak=) Havalanmak için birkaç adımlık mesafeyi koşacağız ve sonra ayaklarımız yerden kesilecek.Bol kemerli bir aparatı giydiriyorlar bize.Başımızda kasklar.Hazırız uçmaya =)


Bir de uzun sopalı fotoğraf makinesi tutuşturuyorlar elime.Sadece poz verecekmişim, o otomatik olarak çekiyormuş hiçbir düğmeye dokunmadan.Ve başlıyoruz,once Alman çocuk koşuyor ve havalanıyor.Sıra bende,kalbim küt küt atıyor heyecandan =) Durmamız gereken çizgide durup pozisyon alıyoruz ve saymaya başlıyor 3,2,1 koş =) Paraşütçü adam oyle hızlı koşuyor ki benim ayaklarım yetişemiyor onun hızına, havada asılı kalıyor resmen ve bir de bakıyorum paraşütümüz açılmış ve ben havadayım =)Bu kadar basitmiş yani =) Bundan sonrasında balkonda oturur manzara izlermiş gibi izliyorum sadece, hiçbir heyecanı yok,sadece çok keyifli.Ayaklarımı sallaya sallaya izliyorum muhteşem gorüntüyü.Ama şunu soylemeliyim ki ilk atladığımızda rüzgarın şiddetle suratıma çarptığı bir yer vardı.Hatta bizi geriye doğru savurdu biraz.O zaman korkmadım denemez.Sordum hatta adama ‘Her şey yolunda mı?Geriye doğru gidiyoruz biz.’ diye.O da ‘sakin ol her şey kontrol altında, geçecek şimdi’ dedi ve geçti =) Bir de tam Ohrid golünün üzerindeyken bir an aşağıya doğru baktım, yeşilin en harika tonlarının açıktan koyuya doğru gittiği derin bir yerin üzerindeyiz.Allah korusun bir aksilik olsa kemerler açılsa ve düşsem kurtuluşum olmaz diye düşünmedim değil doğrusu.Ama hemen sildim bu düşünceyi kafamdan ve ayaklarımın altındaki yeşillik tepelerin, çarşaf gibi uzanan golün,şehrin, manzaranın tadını çıkardım=)Yükseklik korkusu olanlar hariç herkese tavsiye ediyorum =)

Paraşütçü adamla da muhabbet ediyorum bu arada.Bu işe nasıl başladığını, ne kadar süredir yaptığını soruyorum.Üsküpte başlamış,zaten merakı varmış ve 4 yıldır yapıyormuş.Adını hatırlamıyorum, belki de sormamışımdır.Paraşütü golün üzerinden tam da ineceğimiz noktaya yonlendirmeyi nasıl başardı bilmiyorum ama bir saat boyunca çıktığımız tepeden paraşütle 15 dkda sağ salim indirdi bizi.Çok kısa sürdü gibime geliyor.

Beklediğim kadar heyecanlı olmayan ama oldukça keyifli olan bu etkinliği iyi ki yapmışım diyorum şimdi.Bir süre Gurbetin inişini bekliyorum.Paraşütleri açılmamış ikinci kez denemiş onlar, o yüzden uzun sürmüş.O da sağ salim inince mutluluğumuzu paylaşıp resimlerimizi almaya gidiyoruz.Sonra eve gidip bir şeyler atıştırıyoruz ve evdeki arkadaşlarla birlikte Sveti Naum’ a gitmek için yola koyuluyoruz.Sorup soruşturup otobüs durağının yerini oğreniyoruz.Ama maalesef İngilizce bilmeyen bir şofore denk geliyoruz.Yanlış arabaya binmişiz meğer.Şofor bizi aldığı yere geri getiriyor.Olan bizim 120 denara oluyor.Neyseki paranın değeri çok düşük burada.Durakta Türkçe bilen bir taksi şoforuyle 800 denara anlaşıyoruz.O zaman indirim yaptırdığımızı düşünmüştük ama donüşümüz daha ucuz olacak =)
Sveti Naum Ohrid’den yarım saat uzaklıkta,oraya vardığımızda bir de bakıyoruz ki herkes gole giriyor ve su Ohrid’dekinden daha temiz,pırıl pırıl.Bikinilerimizi giymediğimize pişman oluyoruz ve kiliseye doğru yürümeye başlıyoruz.Yol üzerinde ‘Kara Drim ‘in berrak suyuna hayran kalıyoruz.Suyun altındaki yosunlar sanki ağaçların golgesiymiş gibi duruyor.Burası Ohrid Golüne hayat veren nehir.Buradan kaynayan sular Ohrid golüne,golü geçerek Struga’ya varıyor.

Tepedeki Sveti Naum kilisesinin manzarasına bakınca daha da hayran kalıyoruz.Ohrid golü boylu boyunca uzanıyor, sanki uçsuz bucaksızmış gibi gorünüyor.


Sveti Naum kilisesinin tarihine gelince; 905 yılında Bulgar Krallığı zamanında Aziz Naum tarafından yapılmış bir Ortodoks kilisesi kendisi.Kilisenin bulunduğu bolge 1912den 1925e kadar Arnavutluk sınırları içindeymiş.1925 yılında Arnavutluk,Yugoslavya ile olan gorüşmelerin sonucunda, iyi niyet gostergesi olarak bu toprakları Yugoslavyaya bırakmış.






Kilisenin bahçesinde bir sürü tavuskuşu serbest bir şekilde dolaşıyor ve çok değişik bir ses çıkarıyorlar.Bağırıyorlar resmen =)Donüşte Galicica Ulusal Parkı’nın içinde karavanların olduğu bir kamp alanından geçiyoruz.Doğa ile baş başa olan aileler karavanlarının onünde biber kızartması yiyorlar.Kamp alanında yürürken onüme yılan çıkıyor, kıvrıla kıvrıla sakin sakin yoluna devam ediyor.Neredeyse üstüne basıyordum.Ohride donüş için otobüs durağının oraya gidiyoruz ama otobüsün gelmesine çok var.Bizim gibi bekleyen bir Japon kız var, onunla konuşup ortaklaşa taksi tutuyoruz ve 600 denara Ohride donüyoruz.Daha ucuz olacak demiştim =)
Aynı taksi şoforuyle yolda giderken Struga’ya gitmesi için de anlaşıyoruz ve 400 denar da Struga için veriyoruz.Struga gol kenarında kurulmuş başka bir şehir.Hemen bir restorana girip karnımızı doyuruyoruz kebapla.Ama Ohriddeki kebabı daha çok beğenmiştim.Yemekten sonra Ohrid Golünden doğan Kara Drin Nehri’ni gormeye gidiyoruz.Yani Sveti Naumda gordüğümüz nehir.Ohrid golünü geçip buraya geliyor demiştim.Nehrin kenarlarında cafeler,restoranlar var.

Koprülerden atlayıp yüzen gençleri gormek de mümkün.Nehir boyunca yürüdükten sonra plaj tarafına gidip bir bankta oturup çekirdek yiyoruz manzaraya karşı.Bir müddet muhabbet ettikten sonra aynı yoldan geri donüyoruz.Yol üzerinde bir Arnavut düğününe denk geliyoruz ve hemen dalıyoruz içeri.Hepsi birbirinden süslü,güzel kızlar halay çekiyorlar.Bazıları beyaz yoresel kıyafetlerini giyiyor.Gelin hep suratsız,hiç gülmüyor.Fotoğraf çekilirken kameraya bile bakmıyor.Meğer onların adeti boyleymiş.Fotoğrafçı abi soyledi.Biz de gelinle fotoğraf çekiliyoruz.Biraz onları izleyip,lokumlarımızı alıp çıkıyoruz dışarı.

Donüş yolunda müftülük binasını gorüyoruz.Bahçesinde türbeler var, duamızı edip devam ediyoruz.
Strugada gorülecek pek fazla bir şey yok,oldukça küçük bir şehir ama nehir kıyısı ve nehrin golden çıktığı yer güzel.Ayrıca Struga Şiir Akşamları ile meşhur.1961 den beri dünyanın dort bir yanından gelen şairler şiirlerini seslendiriyormuş Struga Şiir Akşamları’nda.Bu, Strugalı ünlü şairler Konstantin ve Dimitar Miladinov ‘un anısı üzerine yapılıyor.Bu iki kardeş Osmanlı’ya direnme suçu ile İstanbul’da hapse düşmüş ve 1862 yılında vefat etmişler.Her yıl bir ülkenin şiirinin tanıtıldığı bu etkinlik sonunda Altın Çelenk odülü veriliyor.Bu odülü Fazıl Hüsnü Dağlarca da 1974 yılında almış.
Donüş için otobüs durağında bekliyoruz, bu sefer taksiye binmemeye kararlıyız ancak ne yazıkki yine taksicinin biri bizi ikna etmeyi başarıyor ve 200 denara Ohride donüyoruz.Aynı yolu sırasıyla 600-500 ve 200 denara gitmiş oluyoruz boylelikle yani Ohrid-Struga yolunu=)

Ohrid’de yine her zamanki gibi çarşıya gidiyoruz,dovizci abiye uğruyoruz.Oğlu Gani ile tanışıyoruz.Ben hayatımda bu kadar tatlı,akıllı,yakışıklı ve edepli çocuk gormedim desem yeridir=)Gani 12 yaşında 7.sınıfa geçmiş, ekonomi,siyaset,futbol ve daha pek çok konu hakkında sohbet edebileceğiniz harika bir çocuk.Makedonya’nın Dünya Bankası’na ne kadar borcu olduğunu bile biliyor.Babasını boyle terbiyeli ve akıllı bir çocuk yetiştirdikleri için tebrik ettim ve dua ettim ne olur benim de boyle bir oğlum olsun diye =)Ganiyi de yanımıza alıp çay ocağına çay içmeye gidiyoruz.Koyu bir muhabbetten sonra onu babasına teslim edip Antik Tiyatroya doğru yürüyoruz eski şehrin ara sokaklarından.Ama bu gece konser yokmuş meğer.Sonra dar sokaklardan beyaz evlerin arasından capcanlı bir gece hayatına şahitlik ederek gol kenarına doğru yürüyoruz.Barlar,cafeler dolup taşıyor.Gole ayaklarımızı uzatıp yine çekirdek yiyerek muhabbet ediyoruz ve evimize donüyoruz.





0 yorum:

Yorum Gönder